Makaleler


Kekemeliğe İlişkin Tanımlamalar

Kekemelik, çok boyutlu ve birçok sebebe dayandırılabilen karmaşık bir iletişim problemidir (Ramig ve Shames,1998). Van Riper (1982) kekemeliği birçok parçası kayıp olan zor bir yapboza benzetmiştir. Bu nedenle yıllar boyunca bu probleme farklı bakış açılarını yansıtan çeşitli tanımlar yapılmıştır. Bazı tanımlar kekemelik anında neler olduğu üzerinde dururken kimi tanımlar kekemeliğin nedenlerine odaklanmıştır. Kimi tanımlarsa kekemeliğin dinleyiciler ya da konuşmacılar üzerindeki etkisi üzerinde durarak kekemeliği açıklamıştır. Bazı tanımlamalarda ise bütün bu tanımlamalardan faydalanarak çok boyutlu bir bakış açısı kazandırmaya çalışılmıştır (Ramig ve Shames, 1998).

Kekemeliği tanımlamaya çalışan araştırmacıların ortak bir fikir belirtememelerinin nedenlerinden biri bu davranışın farklı yönleriyle ilgilenmeleridir. Johnson (1958) tanımlamalardaki bu farklılığı altı kör adam ve fil öyküsüyle örneklendirmeye çalışmıştır. Johnson, bir fili tanımlamaya çalışan altı kör adamın altı farklı tanımlama ortaya atmalarının nedeninin her birinin filin farklı bir özelliğini değerlendirmeye çalıştığını hatta aynı özelliğe dikkat etmiş olsalar bile deneyimlerin farklılaşacağını ve yine tanımlamaların da bu yönde değişeceğini anlatarak kekemelik tanımları arasındaki farklılıkları açıklamaya çalışmıştır (akt.Silverman, 2004).

Kekemelik konusunda erken tanımlardan birisi Johnson ve arkadaşlarına aittir. Johnson ve arkadaşları 1940 ve 50’ li yıllarda yürüttükleri çalışmalar doğrultusunda kekemeliği “sevimsiz, endişe verici, hipertonik kaçınma tepkisi” olarak açıklamışlardır. Diğer bir deyişle, onlara göre kekemelik, kişinin bu sorunun oluşmasını beklerken, korku duyduğunda, bu durumun beklentisiyle gerildiğinde ve sonunda bu durumdan kaçınmaya çalıştığında konuşmacının ne yaptığıdır (akt. Manning, 2010). Ancak bu tanım belirtilen özelliklerin bazılarının hatta çoğunun olmadığı durumlarda da kekemeliğin olabileceğini göz ardı ettiği için sınırlı kalmıştır (Silverman, 2004).

Kekemeliğin bazı tanımları konuşmanın sadece işitilebilir yanıyla ilgilenmiştir. Örneğin, Van Riper’a göre kekemelik konuşmanın süregelen akıcılığındaki sapma ve konuşmanın ritmini sürdürmedeki yetersizliktir. Andrews ve ark. (1983) ise kekemeliğin tanımlanması için tekrar ve uzatmaların gerekli ve yeterli olduğunu belirtmişlerdir. Ancak akıcı konuşmanın içinde de bu tip akıcısızlıklar görülebilmektedir. Hatta kendini akıcı konuşmacı olarak değerlendiren bazı bireyler kendilerini kekeme olarak değerlendirenlere göre daha sık bu ses uzatmalarını ve tekrarlarını sergileyebilmektedirler. Yani kekemelik anındaki akıcısızlıkla normal akıcısızlığı ve diğer akıcılık bozukluklarını ayırt etmek açısından bu tanımlamalar yetersiz bulunmuştur ve daha detaylı tanımlamalar yapılmıştır (Johnson ve ark., 1959; Johnson, 1961; Silverman, 1974; akt. Silverman, 2004). Van Riper (1982) başka bir tanımlamada motorik olarak bozulmuş bir ses, hece ya da sözcükle veya konuşmacının bu duruma tepkisiyle konuşma akışı kesildiğinde kekemeliğin meydana geldiğini belirtmiştir. Bu tanımlama sadece işitilen bir sorundan ziyade dinleyicinin bu konuşmaya tepkisine de yer vermiştir. Bloodstein (1987)’e göre kekemelerin konuşmalarındaki duraksamaları normal akıcısızlıktan ayırmanın en önemli yollarından biri kekeme kişinin konuşmasına gösterdiği tepkidir. Kekemeler akıcısızlıklarına korku ve utanç duygusuyla tepki göstermekte ve bu davranıştan kaçınmaya çalışmaktadırlar.

Perkins (1990) ise tanımında kekemeliğin istem dışı doğasından bahsetmekle birlikte probleme dinleyicinin açısından yaklaşmak yerine kekeleyen kişi açısından yaklaşmıştır. Ona göre kekemelerde görülen tüm akıcısızlık tipleri normal kişilerde de görülebilmekte ve bu durumda hangisinin kekemelik olduğuyla ilgili dinleyici tahminde bulunmaktadır. Oysa kekeme kişinin bakış açısında bir değer yargısı bulunmaktadır. Kekeme kişide istem dışı duraksamalar oluşmuyorsa dinleyiciye kekemelik olarak gelen konuşmacı açısından kekemelik olarak algılanmamaktadır. Bu tanımlama, bozuk bir ifadeyi istemli bir şekilde devam ettirebilmedeki kontrol kaybının kekemeliğin temeli olduğunu kabul etmektedir.

Wingate (1964) ise kekemeliğin “standart” tanımında bu problemi üç bölümde ele almıştır. İlk bölümde evrensel olarak kabul gören kekemeliğin temel özelliklerini aktarırken, ikinci ve üçüncü bölümde ifade edilmesi gereken diğer özellikler tanımlanmıştır. Buna göre ses, hece ve sözcüklerin herhangi bir hecesinde istem dışı, işitilebilir ya da sessiz tekrar ve uzatmalarla tanımlanan, sıkça gözlenen ve kolayca kontrol edilemeyen sözel ifadelerin akıcılığındaki bozulmalardır. Bazen bu akıcılık bozukluklarına konuşma düzeneği, ilişkili ya da ilişkisiz vücut yapıları veya tekrarlanan konuşma ifadelerini de kapsayan ve konuşmayla ilişkili bir çaba görünümü veren ikincil davranışlar eşlik edebilmektedir. Ayrıca utanç, heyecan, gerginlik gibi bir duygusal durumun varlığından da sıklıkla bahsedilmektedir. Ayrıca, o dönemdeki kekemelikle ilgili kaynakların çevresel konuşma mekanizmasında bazı düzensizliklerden bahsettiklerini belirterek kekemelik anı hakkında daha ayrıntılı bilgi sunmaktadır. Kekemeliğin nedenleri temel alınarak yapılan tanımlamalar genel olarak psikolojik ve fizyolojik olarak yapılan tanımlamalar şeklinde sınıflandırılabilmektedir. Bu bağlamda Murphy (1986) kekemeliği psikolojik faktörlere dayandırarak bu sorunun temelde yaşanan anksiyete ve yetersizlik duygularının bir göstergesi olduğunu belirtmiştir. Benzer biçimde Brutten ve Shomaker (1986) ise koşullu bir olumsuz duygunun ortaya çıkarttığı bir durum olarak kekemeliği tanımlamıştır (akt. Çalkılıç, 1990).

Rosenfield ve Nudelman (1987) ise kekemeliğe fizyolojik açıdan yaklaşarak motor çıktıların dizilimi ve zamanlamasında bozulmaya neden olan bazı nörofizyolojik mekanizmaların bozulması olarak kekemeliği tanımlamışlardır (akt. Çalkılıç, 1990). Yine başka bir tanımda da Kehoe (1998) konuşmada kullanılan kasların önemi üzerinde durarak bu kasların konuşmayı zorlaştıracak biçimde kullanımı sonucu kekemeliğin oluştuğunu vurgulamıştır (akt. Kınalı Madanoglu, 2005).

Amerikan Psikiyatri Derneği’nin yayınladığıDSM- IV kapsamında ise kekemelik, ses ve hece tekrarları, ses uzatmaları, ünlemlemeler, sözcüklerin bölünmesi, duyulabilir ya da sessiz bloklar, dolambaçlı yoldan konuşma, sözcükleri aşırı bir fiziksel gerginlikle söyleme, tek heceli sözcük yinelemeleri gibi durumlardan birinin ya da daha fazlasının sıklıkla ortaya çıktığı ve konuşma akıcılığı bozukluğu okul başarısını, mesleki başarıyı ya da toplumsal iletişimi bozduğu durumlar kapsamında ele alınmaktadır. Ayrıca konuşmayla ilgili motor ya da duyusal bir bozukluk varsa bile konuşma zorlukları genellikle bunlara eşlik edenlerden çok daha fazladır.

Kekemeliğin niceliksel olarak kesin bir tanımını yapmak oldukça zor olmakla birlikte kekemelik belirli konuşma davranışları, duygular, inançlar, kendini algılama biçimi ve sosyal etkileşimin beraberce ele alınmasıyla en uygun biçimde tanımlanabilmektedir. Bu bileşenlerin her biri kişiden kişiye göre değişebilir. Ayrıca bu bileşenler birbirlerini de etkileyerek farklı ve daha karmaşık bir durum ortaya çıkarabilir. Bu nedenle özellikle son dönemlerde kekemelik çok boyutlu bir problem olarak ele alınmakta ve konuşmadaki bozuklukla beraber duygusal ve sosyal problemlere de ağırlık verilmesi önemsenmektedir.